
İtalya’ya Taşınalı Bir Yıl Olmuş!
Aylin 26 aylık. Geçtiğimiz 26 ay boyunca temel bakım vereni bendim. Bu iki yıllık sürecin tam bir yılı ise yeni taşındığımız, dilini bilmediğimiz, kültürünü tanımadığımız bir ülkede geçti. Özellikle bu son bir yıl boyunca hayatımız çok değişti. Bir düzen bozduk, yeni bir düzen kurduk. Sosyal destek olmadan, annelerimizden, ailelerimizden, arkadaşlarımızdan uzak çocuk büyütme deneyimini Taha ile birlikte yaşadık, yaşıyoruz.
Bazıları için zor, bazıları için daha kolay, bazıları için zaten olması gereken, bazıları için imkansız bir hayal… Bilmiyorum. Benim için en baştan “tabii ki kendimiz bakabiliriz çocuğumuza” saflığında başlayan, süreçte yalpalamalarımın da olduğu, zihnen ve bedenen çok yorulduğum, aynı zamanda inanılmaz öğretici bir zaman dilimiydi. Şunu kesin olarak söyleyebilirim ki hiç sıradan bir “bir yıl” gibi geçmedi, önceki yıllara hiç benzemedi. Bazı anıları düşündüğümde sanki üzerinden bir asır geçmiş gibi, bazı anlar yaşarken de sanki bir asır gibiydi. Fakat bugünden geriye dönüp İtalya’ya ilk geldiğimiz günü düşününce de sanki dün gibi!
Bu bir yılda kariyerimi neredeyse dondurdum. Doktora sürecime zihnimde devam etsem de pratikte mecburen ara verdim. Online psikoterapi seanslarımı yalnızca akşamları ve haftasonları yapabildim. Gelirken hayalim olan İtalyanca öğrenmeye bile fırsat bulamadım. Yani neredeyse sadece tam zamanlı annelik yaptım. Fakat bir yandan anneliğime yatırım yapmaya devam ettim, çok okudum, çok öğrendim, duygularımı anlamaya, şefkat ve sabır sınırlarımı genişletmeye, daha çok empati yapmaya gayret ettim. Başka annelerle bol bol dertleştim, hatta bu sayfayı açtım ve Instagram sayfamı aktifleştirdim. Özetle, bu bir yılda kariyerimde “gözle görülür” adımlarla ilerlemesem de kişiliğimde ve anneliğimde gözle görülür değişiklikler oldu ve büyüdüm. E tabii, Aylin de büyüdü.
Şimdi Kreş Zamanı
12 Eylül itibariyle Aylin için, benim için ve ailemiz için yeni bir süreç başladı. Aylin kreşe tam zamanlı gitmeye başlayalı ve yeni rutinimize geçeli iki hafta oldu. Bu rutine geçmeden önce epey düşündük. “Tam zamanlı kreş için erken mi?” sorularını geçiyorum, çünkü Aylin çok hazırdı ve bunu her haliyle belli ediyordu. Bizim için önemli olan çift dilli yetişmesiydi ve bunun için 3 yaş öncesi İtalyanca’ya maruz kalması gerekiyordu. Diğer yandan Aylin’in kreşe gitmesi benim kariyerim için de gerekliydi, artık doktoramı tamamlamak istiyordum ve terapi seanslarım için daha çok vakte ihtiyacım vardı. İtalya’da devlet 3 yaş öncesi kreş ücretlerini karşılamıyor. Devlete bağlı kreşler de özel kreşler ile aynı ücrete sahip ve hiç ucuz değil. Buna rağmen kreşe gitmesinin Aylin için ve benim kariyerim için uzun vadede daha kazançlı olacağını düşündük ve kaydını yaptırdık.
Velhasıl, Aylin kreşe başlayacak ve ben kariyerime döneceğim, tabii ki ev kadınlığını da elden bırakmadan. Kendimden bu süreçte epey verimli çalışmayı bekliyorum, birden fazla cephede verimli olmayı bekliyorum. Şu an evde bebeklerine bakım veren anneler beni anlayacaklardır, (uyuduğu zamanlar hariç) beş dakikalığına bile kendime zaman ayıramadığım bir süreçten geldiğimi.
Geçtiğimiz iki yıl boyunca, Aylin “büyüdüğünde” yapacaklarım, yapabileceklerimle ilgili o kadar çok beklentiye girmişim ki. Bu kadar yoğunluktan çıkınca, hemen başka bir yoğunluğa girebilirim, hatta kendi işlerimi yaparken dinlenirim sanmıştım. Aylin kreşe başlayacak ve ben çok verimli çalışmaya başlayacağım. Hem doktora tezime odaklanacağım, hem seanslarımı artıracağım, hem ev içi düzende nirvanaya ulaşacağız falan filan. Şimdi tam da o günlerdeyim, kariyerim için “verimli olmam gereken” zamanlarda!
Ah O İçimizdeki Talepkâr Ebeveynler!
Bu iki haftada zihnimdeki beklentilerden çok yorulduğumu fark ettim. Biraz bu konuda içimi dökmek istiyorum. Belki benim gibi çocuğunu kreşe/anaokuluna yollayıp kendi rutinini kendisi oluşturarak evinden çalışan diğer anneler benzer düşünce ve duygulara sahiplerdir. Elbette bu istediklerimin hepsi bir anda olmuyor ve bir güne çok az iş sığabiliyor. Fakat beklentilerim gerçekleşmedikçe benim kendime şefkatim gün be gün azalıyor… Çünkü aslında bir yanım, tüm gün kaygısızca yatıp yeni bir dizi açıp, üç günde bir sezon izlemek falan istiyor. Elbette bu kadarını yapamam ama aslında ihtiyacım olan tek şey: biraz dinlenmek!
Birazcık ayaklarımı uzatacak olsam içimdeki talepkâr ebeveyn ortaya çıkıyor ve diyor ki:
“Çocuğu kreşe yolladın, oturup çay içip dizi mi seyredeceksin?”
“Bugün artık tezine en az 3 saat çalışmalısın.”
“Markete git, taze sebze al, akşama bari bir kap yemek yap.”
“Evi süpür, çamaşır yıka, daha ütülenecekler de var!”
İçimdeki bu ses sürekli emirler veriyor ve yargılıyor. Diğer yandan bedenim bu sese yetişemiyor ve sinyal veriyor. İki haftada ikinci kez hasta olduğum için birkaç gün yatmak zorunda kaldım, tesadüf mü? Değil elbette…
4 Adımda Öz Şefkati Öğreniyorum
Son zamanlarda öz şefkat kavramını sosyal medyada daha sık görüyoruz, anne olduktan sonra daha da elzem bir ihtiyaç öz şefkat! Önce kendimize şefkat gösterelim diyoruz ama aslında pratikte ne kadar zor!
Şimdi bugünlerde aşama aşama nasıl öz şefkat geliştirdiğimden bahsedeceğim. Benim gibi yeni öğrenen kişilere faydası olacaktır.
1. Önce Kendi İhtiyaçlarını Gör
İçimdeki olumsuz sesleri önce ayırt etmeliyim, talepkâr veya cezalandırıcı ebeveyn seslerini! Hayır, bunlar benim sesim değil, içimde bir çatışma var ve bu çatışmanın yıkıcı tarafının sesleri aslında bu ebeveyn sesleri. Benim daha yapıcı sesleri duymam gerek.
Sonra kendi ihtiyaçlarımı görmeliyim. Hep diyoruz ya, “çocuğunuzun ihtiyaçlarını görmeden güvenli bağlanma kuramazsınız” diye, peki ya bizim ihtiyaçlarımız? Kendi ihtiyaçlarını görmezsen çocuğuna bunu ne öğretebilirsin? Kendi ihtiyaçlarını göz ardı etme pahasına karşısındakinin ihtiyaçlarını görmeyi sürdürebilir misin? Eğer bunu sürdürürsen kendine de karşısındakine de öfkelenmez misin?
Özellikle bedensel ihtiyaçları görmezden gelmenin telafisi yok. Karnın acıktıysa yemek ye, tuvalete gitmen gerekiyorsa hemen git, uykun varsa uyu, dinlenmen gerekiyorsa dinlen. Bunları yapmazsan öfkelenirsin, kesin bilgi! Bazen kendine öfkelenirsin, bazen de seni bu ihtiyaçları gidermekten alıkoyduğunu düşündüğün kişiye. Bu kişi bazen eşin, bazen çocuğun, bazen annen olur. Fakat, aslında bu ihtiyaçları görmesi ve gidermesi gereken tek sorumlu kişi sensin.
2. Duruma Daha Gerçekçi Bak
Sonra da duruma daha gerçekçi bakmalıyım. Gerçek şu ki bu düzene geçeli daha iki hafta oldu! Her yenilik bir uyum süresi gerektirir. Yine de kısacık zamanda, online psikoterapi seanslarımı çoğunlukla hafta içi günlere taşıdım, yaz dönemine göre çok daha yoğun çalışıyorum. Tezimle ilgili uzun süredir kat etmediğim kadar yol kat ettim.
Yani içimdeki talepkâr ebeveyne cevap veren sağlıklı yetişkin tarafım diyor ki: “Daha dur! Yolun uzun ve daha yolun başındasın. Önce bir soluklan!”
Diğer yandan, “yapılması gerekenler” listemi hafifletmem gerektiğine karar verdim. Bu iki haftada, bir gün içerisinde yapabileceklerimin sınırını gördüm. Gerçekçi düşündüğümde, bir günde listemdeki kadar iş yapamam. Hatta bazı işler var ki, bunları listeden tamamen çıkarmam bana zaman kazandırır. Mesela artık ev içerisinde hiçbir zaman süper titiz bir insan olmadığımı kabul etmeliyim ve bu konuda mükemmeliyetçi davranmaktan vazgeçmeliyim.
3. Rutinler Oluştur
Rutinler çocuklar için önemli olduğu kadar yetişkinler için de önemli. Rutinlerin sağladığı iki güzel fayda var.
Birincisi, neyi ne zaman yapacağını bilmek zihninde sürekli her işin aynı anda bulunmasını engeller. İşleri rutin zamanlara atamak talepkâr ebeveynin sesini kısar. Mesela, her sabah kalkıp şöyle bir evi toplamak, ardından bir kahve içip çalışmaya başlamak gibi. Eğer güne bu şekilde başlayacağımı bilirsem, uyanır uyanmaz “çalışmam lazım, bir an önce başlamam lazım.” sesinden kurtulabilirim.
Rutinler oluşturmak için kullandığım teknik Bullet Journal tutmak. Ajandamı aktif kullandığım zamanlarda zihnimin epey rahatladığını söyleyebilirim. Merak edenler için beni BuJo ile tanıştıran videoyu buraya ekliyorum.
Rutinlerin ikinci büyük faydası ise, güvende hissettirmesi. Hem çocuklar hem de yetişkinler güvende hissetmek için rutinlere ihtiyaç duyarlar. Eğer endişe düzeyiniz yükseldiyse hemen rutinlerinizin sayısını artırın, eminim farkı hissedeceksiniz!
4. Kendini Daha Çok Takdir Et
Hep içimizdeki talepkâr ebeveynin cümlelerini kurdum, biraz da cezalandırıcı ebeveyn seslerimizden bahsedeyim. İçimizdeki cezalandırıcı ebeveyn, hep işlerin eksik taraflarını görür. Ona göre olması gerekenler olmadığında başlar konuşmaya!
Benim içimdeki cezalandırıcı ebeveyn bu iki haftada şu tarz cümleler kurdu: “Bugün hiç verimli bir gün geçirmedin, aslında bu akşam dinlenmeyi hak etmedin!”, “Dışarda fazla oyalandın, kızına dünkü yemeği ısıtıp yedirdin, sen çocuğunu önemsemeyen bir annesin!” gibi… Yani, bizi sabote edecek şekilde olumlu taraflarımızı görmeyi reddeden bir ses.
Bu sese teslim olursam tabii ki verimim daha da düşecek ve depresif hissedeceğim. Bu yüzden önce bu tarz eleştirel cümleleri fark etmeli ve uygun cevapları vermeliyim. Mesela, “Bazen benim de tüm gün dinlenmeye ihtiyacım olabilir.” veya “Nasıl bir anne olduğum bugün yedirdiğim yemek üzerinden ölçülemez!” gibi bu sesi susturacak gerçekçi düşünceyi yakalamak daha iyi hissetmemi ve kendimi daha çok takdir etmemi sağlar.
Eğer benim gibi yeterince takdir etmeyi bilmeyen bir insansanız, bunu kendinize öğretmeniz gerekir. Bugün kendimi neler için takdir edeceğim gibi her akşam düşünmek benim için çok işe yarayan bir teknik! Elbette takdir edeceğim bir sürü davranışım var, bunlar için kendime teşekkür etmeliyim.
Kısacası bu iki hafta benim zihnimde yeni bir kapı açtı. Bazı alanlarda hala kendimi daha çok sevmeye ve olduğum gibi kabul etmeye ihtiyacım olduğunu gördüm. Nitekim, psikoterapilerin nihai hedefi olan “kendi kendinin psikoterapisti olma” aşamasında bulunduğum için kendimi takdir ediyor, yanaklarımdan öpüyorum.
