anne psikolojisi,  Ebeveynlik,  psikoloji

Emzirme Psikolojisi

Hamilelik boyunca anne adayı olarak bebeğimizi kucağımıza alacağımız zamanla ilgili hayaller kuruyoruz. Hepimizin zihninde anneliğe dair bir sürü atıf var.  Bu atıfların bazıları bizim kişiliğimizle ilgili, bazıları da çevremizde gördüğümüz annelerden ve kendi ebeveynlerimizden geliyor.

Doğum sonrasına dair en bilinmez şey ise, emzirme. “Bebeğim doğacak ve mememle arasında bir ilişki olacak. Peki ben bu muhtemel ilişkiye nasıl bakıyorum? Benim için emzirmeyi hayal etmek nasıl bir şey? Şimdiye kadar aynı zamanda cinsel bir organ olarak kodladığım memelerimin bir besin aracına dönüşmesi nasıl bir his? Emzirme fikri hoşuma mı gidiyor yoksa beni iğrendiriyor mu? Memelerimin çok mu sarkacak? İçten içe bebeğim emmesin mi istiyorum? Sonra da böyle düşündüğüm için suçluluk mu duyuyorum? Bebeğim emecek mi? Ya sütüm gelmezse? Emmezse aramızda güvenli ilişki kurulamaz mı? Ben iyi bir anne olamayacağım galiba…” Bu ve benzeri düşünceler inanın her anne adayının aklında geçenler.

Fakat emzirme ile ilgili yoğun olarak kaygı, iğrenme gibi olumsuz bir duygu hissediyorsanız veya emzirme fikrini dahi reddediyorsanız, henüz bebeğiniz dünyaya gelmeden, bu konuyu bir psikoterapist ile görüşmenizde fayda var. Çünkü hamilelik döneminde annenin emzirmeye yönelik beklentilerinin emzirme dönemi üzerinde etkisi olduğunu düşünüyorum. Emzirme dönemi ise bebek ve annenin ilk buluşması, ilk ilişkisi olduğu için bu ilişkinin sağlam bir zemine oturması hem anne hem bebek için önemli.

Emzirmenin Bebek İçin Önemi

Anne karnında geçirdiği uzun zaman sonunda dünyaya gelmiş olan bebek ilk olarak hayatta kalma içgüdüsüne sahip, hayatta kalabilmek için karnının doyması ve bulunduğu ortamın güvenli olması gerekli.

Güven hissi, tanıdıklıktan gelir. Çevremiz ne kadar tanıdıksa, ne kadar az sürpriz varsa o kadar güvende hissederiz. Yenidoğan bebek de tanıdığı sesi, anne karnındaki tenine değen sıcaklığa benzer bir sıcaklığı arar. Aynı zamanda acıkmıştır ve emme içgüsünü de tatmin etmek ister. İşte emzirme, bu ihtiyaçların hepsini tek bir seferde karşılayan bir mucize aslında. Emzirmek bebeğe “Korkma, bu yeni ortam güvenli. Hem karnın doyar hem de tanıdık hisler var” mesajı verir.

Emzirme esnasında anne bebeğinin açlığını giderir, aynı zamanda kurduğu göz teması ve dokunuşları ile bebeği sakinleştirir. İhtiyacın geciktirilmeden karşılanması ile gelen bu sakinleşme bebeğinizin hayatta karşılaştığı ilk insanla, annesiyle, kuracağı güvenli bağlanmanın temelidir.

Yenidoğan bir bebek ile anne arasında güvenli bağlanma gerçekleşmesi için gerekli olan koşullar:

  1. Bebek ağladığında annenin neye ihtiyacı olduğunu bulması,
  2. İhtiyacı çok geciktirmeden karşılaması ve rahatlama sağlaması, 
  3. Bebeğin ihtiyacını karşılarken temas kurması.

Bu koşullar sağlandığında, anne-bebek arasında iyi bir ilişki başlar ve bebeğin ileride kuracağı ilişkilerin temeli de burada atılır. Annesi ile güvenli bağlanan bir insan, daha sonra karşılaşacağı her insanla güven üzerine ilişki kurar. Güvenli bağlanan insanların “Diğer insanlara güvenilmez.”, “Kimse beni sevmiyor.”, “İnsanlar kötü!”, “Dünya kötü bir yer.” gibi olumsuz temel inançları yoktur. Dolayısıyla, hayatları boyunca daha sağlıklı ilişkiler kurarlar.

Peki emzirmeden güvenli bağlanma mümkün değil mi?

Elbette mümkün. Hatta araştırmalar emzime ile güvenli bağlanma arasında direk bir ilişkinin olmadığını gösteriyor. Bağlanma meselesi, emzirmenin çok daha ötesinde ve çok daha geniş bir konu.

Her annenin emzirme imkanı olmayabilir. Bazı annelerin meme ucu yaraları oluyor, emzirmek işkenceye dönebiliyor; bazı annelerin yeterli sütü olmayabiliyor; bazı bebekler emmeyi reddedebiliyor.

Bu gibi durumlarda, bir yenidoğan için güvenli bağlanmanın temel ilkelerini gözden geçirmek gerekiyor. İhtiyacı bulmak, geciktirilmeden karşılamak ve temas. Bu koşullar, emzirmeden de sağlanabilir.

Bebeğiniz acıktığında geciktirmeden biberonuyla beslerken, gözlerinin içine bakıp ten teması kurabilirsiniz. Hatta, emzirmeyenler anneler için geliştirilmiş Emzirme Destekleyici Sistem‘i kullanabilirsiniz. Bu sistemde bebeğinize aynı emziriyormuş gibi memede mama veriyorsunuz. Eğer sütünüz az olduğu için veya bebeğiniz emmeyi reddettiği için emziremiyorsanız memede mama yöntemi ile emzirmeye geri dönmeniz de mümkün. Memede mama ile ilgili detaylı anlatım ve videolara La Leche League‘ten ulaşabilirsiniz.

Psikanalist Winnicott’un çok sevdiğim bir sözü var “Her anne kendi bebeği için en iyisidir.” Siz bebeğinizi emzirseniz de emzirmeseniz de siz onun için en iyi anne olduğunuzu unutmayın.

Anne İçin Emzirme Yolculuğu

Emzirmek bazen aşırı romantik, bazen aşırı bunaltıcı, bazen stres dolu, bazen insanın içinden neşe taşıran bir deneyim.  Bu yüzden tek bir emzirme modundan bahsedilemez bence.

Rutin emzirene bir anne, gün içerisinde defalarca bebeğini emziriyor. Gece uykusu bölündüğündeki emzirme modu ile, kahvaltı sonrası çayını yudumlarkenki emzirme modu elbette aynı olamaz.

Bazen emzirirken öyle büyülü anlar yaşıyorsunuz ki, göz teması, bebeğinizin memeyi bırakıp size kıkırdaması, ardından hemen emmeye geri dönüşü… “İşte annelik bu!” diyorsunuz. Fakat bazen de “Bir an önce emse de işime baksam.” diyorsunuz. Bu iki mod arasında dengeyi bulmak ve anne olarak duygularımızı idare edebilmek bebeğimizle kuracağımız ilişki için oldukça önemli. Mesela devamlı stres dolu ve bunalarak emziriyorsanız bunun faydadan çok zararı dokunabilir.

Annenin emzirme modu gün içerisinde değişebildiği gibi bebeğin içinde bulunduğu gelişimsel döneme göre de değişebiliyor. Bebekler belli aylarda emmeyi azaltıyorlar, ortalama 4. ve 11. aylar olduğu söyleniyor. 4. ayda bebekler etraftaki cisimleri daha net görmeye başlıyorlar ve her şeye bakmak istedikleri için emerken devamlı dikkatleri dağılabiliyor. 11. ay civarında ise bebekler hareketlenmeye ve etrafı keşfetmeye başladığı için emmeye olan düşkünlükleri azalabiliyor. Bu zamanlarda, emzirmek anneler için daha kıymetli hale geliyor.“Bebeğimin karnı doyuyor mu?”, “Eskisi gibi emmiyor, yoksa memeyi bırakıyor mu?”, “Emmezse nasıl büyüyecek?” gibi kaygılar ortaya çıkabiliyor. Genellikle herhangi bir müdahalede bulunulmazsa (takviye mamaya başlamak gibi), bebekler keşifleri bittiğinde eski emme rutinlerine geri dönüyorlar.

Bunun tam tersi, bebeklerin emmeye aşırı düşkünleştikleri, devamlı memede kalmak istedikleri dönemler de oluyor. Büyüme atakları dediğimiz bebeğin zihinsel sıçrama yaşadığı dönemlerde genellikle emmeye daha fazla ihtiyaç duyuyorlar. Gaz sancısı, diş sancısı gibi ağrı çektikleri dönemlerde, hastalandıklarında da bir yatıştırıcı olarak daha fazla emmek isteyebiliyorlar. Bu dönemlerde de anneler gerçekten bunalıyor ve emzirmekten bıkabiliyorlar. Yine bu dönemlerin de geçici olduğunu, bebeğinizin ihtiyaç duyduğu için emdiğini unutmayın. Böyle dönemlerde bebeğinizin emmeye ihtiyacı artmışken bıkkınlıkla emzirmeyi sonlandırmak yanlış bir karar olacaktır.

Ben Aylin’i 23 ay emzirdim ve yukarıda yazdığım tüm deneyimleri yaşadım. Emzirmeyi seven annelerdendim ama gerçekten çok bıktığım zamanlar da oldu. Günün sonunda bu dönemi hayal ettiğim gibi geçirdiğim ve tamamladığım için mutluyum. Tüm annelerin hayal ettiği gibi bir emzirme macerası olmasını diliyorum.

İşler hayal ettiğiniz gibi gitmiyorsa da anneliğin upuzun bir yolculuk, olumsuz emzirme deneyimlerinin bu yolculuktaki ilk tümsek olduğunu ve yolun devamının hem düzlükler hem de tümseklerle dolu olduğunu unutmayın derim.

Bir Cevap Yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir