
Benim Minimalizm Hikayem
Minimalizm, az ile daha mutlu yaşamak. Benim minimalizm hikayem 2010 yılında başladı. Henüz lisans öğrencisi iken Erasmus değişim programına katılmaya karar vermiştim. Kuzey kültürünü oldum olası merak ettiğim için Helsinki tercihimin ilk sırasındaydı. İyi ki de merak etmişim, Kuzey’in hayatıma dokunuşu çok şey değiştirdi.
Orada yaşamaya başladığımda ilk dikkatimi çeken şeylerden biri, insanların dış görünüşlerine neredeyse hiç dikkat etmemeleriydi. Paspal görünmekten söz etmiyorum, sadelik ve rahatlıktan söz ediyorum. Günlük yaşamda insanlarda neredeyse hiç takı yok, makyaj yok, üzerlerinde işe yaramayan gereksiz aksesuarlar yok, kimsenin bir başkasının nasıl göründüğünde gözü de yok! Konuşurken tepeden tırnağa süzmek yok, karşındakinin gözünün içine bakmak var.
Yaşadıkları ağır kış şartları da giyim konusunda rahat olmalarını etkiliyor elbette. Fakat asıl mesele bunun da ötesinde. Çünkü sadece giyimde değil, evlerinde ve genel olarak yaşamlarında da çok sade yaşıyor bu insanlar. Ülke zengin, nüfus az, alım gücü yüksek, e neden tüketmiyor bu insanlar? Cevap muhtemelen şu: Daha mutlu yaşamak için!
İlk Adımlar
Benim minimalizm hikayem, az ile daha mutlu hissedildiğini fark etmemle başladı. Önce giysilerimi azalttım, zaten Finlandiya’da çok giysinin bir anlamı da yoktu. İstanbul’a neredeyse boş bir valizle döndüm. Devam eden yıllarda da az satın almaya gayret ettim.
Fakat bu gayretim bir noktada sekteye uğradı. Çünkü çalışma hayatına başlamıştım, aynı zamanda da evlenmiştim. Bu iki durum da hem sosyal çevremi hem de üzerime giymem gereken rolleri değiştirmişti. Kendi paramı kazanmaya başlamamın da itici gücüyle alışverişe yöneldim. Bu çılgın dönemin üzerinden çok zaman geçmeden kendime geldim, çünkü hem AVM’lerde hem internet alışveriş sitelerinde gereksiz vakit öldürüyordum, hem de her sabah “off ne giysem!” krizi yaşıyordum.
Tam bu sıralarda bir arayışa girmiş olmalıyım ki, bir blog yazısı okurken kapsül gardrop fikri ile tanıştım. Kapsül gardrobu da detaylı anlattığım giyimde sadeleşmek ile ilgili yazımı okumak isterseniz buraya tık tık!
Minimalist Annelik!
Kapsül gardrop uygulamam devam ederken hamile olduğum haberini aldım. İlk aylar hamileyken giymek üzere sakladığım “bol” gelen giysilerimle idare ettim. Daha sonra iki tane hamile pantolonu ve bir tane de tayt aldım, birkaç da elbisem vardı zaten. Toplam 5-6 hamile kostümü ile aylar geçirdim. Hamileyken ne giyeceğim stresi yaşamaktansa az ile yetindim ve giydiklerimi de tam anlamıyla eskittim.
Henüz hamileyken bebeğe kıyafet alma telaşı başlıyor. Genellikle ilk zamanlar anneler olarak kendimize alışveriş yapmak pek aklımıza gelmiyor, tüm enerjimizi bebeğin ihtiyaçlarını belirlemeye yöneltiyoruz. Minimalist anneler için burada başka bir problem ortaya çıkıyor. Çünkü ilk kez bebek sahibi olacak biri için uzun bebek alışveriş listelerinin ne kadarı ihtiyaç ne kadarı gereksiz harcama belirlemek çok zor! Ben de anneliğimin ilk 6 ayında bu konuda bocaladım. Doğum sonrası gelen bebek hediyelerini hesaba katmadım. Bazı bebek kıyafetlerinden fazlaca, bazılarından ise gereğinden az almak gibi hatalara düştüm. Bu kadar tecrübesizlik normal bence.
Bebek eşyaları ile ilgili yine mümkün olduğunca ikinci el alışverişe yöneldim. Bebecruz ve Tutumlu Anne siteleri bana bu konuda çok yardımcı oldu, bazı eşyaları ise Letgo, Sahibinden.com gibi sitelerden aldım.
Daha az tüketmek adına anne iken yaptığım şeyler sırasıyla:
*Yıkanabilir bebek bezi kullanmak (bu tecrübem ile ilgili daha sonra uzun uzun yazacağım).
*Az giyilen ama giydirmek için özendiğim bebek kıyafetlerini ikinci el almak (yürümeyen bebeğe alınan ayakkabılar, elbiseler, süslü kıyafetler gibi)
*Özellikle plastik malzemeden yapılan oyuncakları ikinci el almak (plastiğin doğaya zararları hakkında yazmama gerek yok sanırım).
*Bebek ile hayatı kolaylaştıracak ev içinde kullanılan eşyaları ikinci el almak (ev tipi anakucağı, Mamas&Papas snug aklıma ilk gelenler).
İtalya’ya taşındıktan sonra, Aylin’e çok daha az alışveriş yapmaya başladım. Burada genellikle insanlar bebek kıyafetlerini birbirlerine aktarıyorlar. Taha’nın iş arkadaşı Marco kızının kıyafetlerini Aylin’e getiriyor, ben de küçüldükçe Marco’nın eşi Wioletta’nın kuzeninin bebeğine yolluyorum. Bir bebek kıyafeti eskiyene kadar en az 2-3 bebek tarafından giyiliyor. Kimse de ikinci el kıyafet giymeyi yadırgamıyor, “olması gereken bu” diye düşünüyorlar.
Anneler olarak az tüketelim ki, çevreye ve diğer insanlara saygılı, az ile mutlu olabilen ve hayattan doyum alabilen nesiller yetiştirelim. Çünkü artık bolluğun mutluluk getirmediğini, çok oyuncak ile daha zeki çocuklar yetişmediğini çoktandır biliyoruz.

