
Bebekle Yurtdışında Yaşamak
Yurtdışında yaşamaya karar verdiğimizde henüz Aylin birkaç aylıktı. Taşınma kararını vermek ve nihayetinde taşınmak elbette kolay olmadı, bu süreçle ilgili detaylı yazımı buradan okuyabilirsiniz.
Aslında Aylin’e gün boyunca yalnız bakım verecek olmak taşınmadan önce en çok kaygılandığım kısımdı. Oldukça gerçekçi de bir kaygıydı. Trieste’de İstanbul’daki gibi eve yardımcı gelmeyecek, sıkıştığımda annelerden yardım alamayacaktım. Aynı zamanda danışanlarımı gördüğüm bir kliniğim de olmayacak veya ders vermek için üniversiteye de gitmeyecektim.
Trieste’de beni hem tam zamanlı annelik, hem de tam zamanlı ev içi emekçilik bekliyordu. Bu da haliyle gözümü çok korkutuyordu!
“Altından kalkabilecek miyim? Çok bunalırsam kızımla ilişkimi etkiler mi? Ya beceremezsem? Bir süre çalışamayacağım fikrine alışabilecek miyim?” gibi bir sürü sorular… Fakat önümdeki resme daha genel çerçeveden baktığımda ailecek daha rahat yaşayacağımız, daha küçük bir şehirde parkta bahçede çocuk büyüteceğimiz, çift dilli çocuk yetiştirebileceğimiz bir yere gidiyorduk.
İstanbul’da merkeze uzak bir sitede yaşıyorduk, Aylin’le hareket alanımız çok kısıtlıydı, çok uzun vakitlerimiz yollarda, trafikte geçiyordu ve ben tüm bunlardan aşırı bunalmıştım. Dolayısıyla bebek büyütürken bir Avrupa şehrinde yaşamanın avantajları çok cazip gelmeye başlamıştı.
Taşınma Sonrası Hayat
2017 yılı Eylül ayı sonunda Trieste’ye taşındık, taşındığımızda Aylin 14 aylıktı. Maalesef biraz erken gelip birlikte gezme, şehri tanıma fırsatı oluşturamadık ve Trieste’ye geldikten iki gün sonra Taha işine başladı. Böylece biz de sabah 8’den akşam 18’e kadar Aylin’le başbaşa vakit geçirmeye başladık. ilk 2 ay boyunca havaların da güzel olmasını ve şehri keşfediyor olmayı fırsat bilip her gün saatlerce dışarıda geçirdik Aylin’le. Her gün kaldığımız evden şehir merkezine bebek arabasıyla yürümek, Aylin’le farklı parklara gitmek, benim için farklı cafelerde kahve içmek genel olarak aktivitelerimizdi. Öğle yemeği için eve dönüyorduk, öğleden sonraları ise yeniden sokaklara çıkıp geziyorduk. Bu süreçte hem Aylin hem ben çok güzel vakit geçirdik. Kış ortasında taşınmış olsaydık ve Aylin’le daha fazla ev içerisinde vakit geçirmek durumunda kalsaydım çok daha zorlanabilirdim.
Yavaş yavaş kış yüzünü gösterince hayat bir nebze daha zorlaştı. Trieste’de kimi zaman hayatı felç eden Bora rüzgarı, bebek arabasıyla dışarıya çıkmayı imkansız hale getiriyordu. Kış boyunca birkaç defa da aile boyu hastalandık, bebekli evde ailecek hastalanmak ve bu sırada etrafınızda size bakım verecek kimse olmaması gerçekten zor oluyormuş ama hepsini bir şekilde atlattık.
Kışa rağmen olabildiğince dışarıya çıkmaya, yürüyüşler yapmaya, hava soğuk demeden Aylin’i parka götürmeye, bebek kütüphanesine en azından haftada 1 gün gitmeye çalıştım.
İlk ve belki de en zor kışımızı olabildiğince iyi geçirdik diyebilirim. Bu süreçte daha çok Aylin’i çekirdek aile olarak büyütüyor olmanın olumlu yanlarını görmeye çalışıyorum. Çalışan birçok kadın, (İstanbul’da kalsak ben de onlardan biri olacaktım), çocuğu ile yeteri kadar vakit geçiremediği için vicdan azabı çekiyor. Bu yüzden söylenmek yerine, Aylin’i büyütüyor olmayı hayatın bana sunduğu bir güzellik olarak kabul ediyorum.
Yeni Yaşama Uyum Sağlamak
Zorlandığım zamanlar elbette oldu, her gün yemek pişirmekten bıktığım, Aylin’le oynamak için hiç enerjimin olmadığı ama o sıkıldıkça da suçluluk duyduğum, aman Taha işten geç çıkmasın diye arayıp evde ona ihtiyacım olduğunu hatırlattığım çok günler oldu. Bu gibi zamanlarda eşlerin birbirine destek olması çok önemli. Eşlerden biri yaşadığı stresle baş edemediğinde, diğerinin o stresi sırtlanması, daha iyi baş ederek örnek olması işleri kolaylaştırıyor.
Aslında ülke değiştirmek gibi büyük yaşam değişiklikleri, ailecek yeni bir zorluğun üstesinden gelmek, eşlerin birbirine destek olması, birbirimizi tanımak ve hep birlikte büyümek için çok güzel bir fırsat.
Aylin 18. aydan itibaren, yani biz taşındıktan 5 ay kadar sonra günde 3 saatliğine kreşe gitmeye başladı ve bizim için de çift dillilik serüveni böylece başlamış oldu. Eylül ayı itibariyle de kreşe tam zamanlı devam edecek. Yani Eylül itibariyle benim için bambaşka bir Trieste tecrübesi başlayacak. Ben de merakla bekliyorum.
Yurtdışında çocuk büyütüyor olmanın en olumsuz tarafı aile büyüklerinden uzak büyüyor olması. Görüntülü konuşma sayesinde durum eskisi kadar zor olmasa da yine de zor. Aile içindeki sevgi, şefkat, takdir, öğrenme kaynakları yalnızca biziz. Bu kısmını düşününce ağır geliyor diyebilirim. “Yetebiliyor muyuz acaba?” diye soruyoruz Taha’yla birbirimize, buna emin olmak zor, fakat Aylin’e baktığımda sevgi dolu bir çocuk görüyorum. Demek ki bir şeyler yolunda gidiyor.
Artık şehre alıştık, evimize yerleştik, Aylin’in rutin bir düzeni var ve yavaş yavaş İtalyanca da konuşmaya başladı. Tüm bunlar ilk yılın güçlüklerinin üstesinden gelebildiğimize işaret. Anne baba olarak da kendimize, yeteneklerimize olan inancımızı katlayarak artırdığımız bir yıl geçirdik. Bu hikayenin her aşamasında çok şey öğrendik. Teşekkürler hayat!

